Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, hayalleri olan bir kız varmış.
Bu hayali olan kızımız markaların yeni ürünlerinin tanıtımlarını hazırlayıp onlar için farklı fikirler üretmek istiyormuş. Hayaline kimse inanmasa da kendisi çok inanmış ve bu yolda yürümeyi kafasına koymuş. İlk başlarda insanlarla iletişim kurup gazete ilanları hazırlasa da aslında yapmak istediğinin renklere, yazılara ve markalara hayat vermek olduğuna karar vermiş. Ve bunun eğitimini alması gerektiğini biliyormuş. Bu hayallerini cebine koyup az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ve en sonunda ulaşmak istediği yere varmış. Burada tabii ki hayalleri son bulmamış, şimdi bu hallerini daha da büyütmesi gerekiyormuş. ne kadar hayalleri olsa da tecrübesinin de olması gerektiğini biliyormuş ve buna uygun kendine yol arkadaşı olacak insanlarla ve iş arkadaşlarıyla tanışmış. Bu sayede bir sürü alanda işler yapıp yeni yeni şeyler öğrenmiş.
Gel zaman git zaman bu kızımız bir gün içindeki potansiyeli ortaya çıkaracak biriyle tanışmış ve bu insan;
- “Neden artık sen kendi yolunu çizmiyorsun?” demiş
- “Haklısın neden artık benim bir marka olmuyor ki!” Diye düşünmüş.Kızımız bir marka olmak için en temelde neye ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyormuş. Alanında kendisi gibi iyi bir ekibi olmalıymış. Bu kendini bulma yolculuğunda (12 yıl) bir sürü güzel yol arkadaşları varmış bunlara neden sormuyorum demiş. Fikrini paylaştığı an kendisi gibi hayalleri olan insanlar yanındayım yapmalısın demiş. Artık hayalleri kendinin inandığı ve istediğinin çok ötesine taşınıyormuş.Bunlar yaşanırken dünya genelinde çok büyük bir hastalık çıkmış herkes evlere kapanmış kimse kimseyle görüşemez olmuş. Peki bu olumsuzluk gibi görünen şeyler hayallerini ertelemesi gerektiğinin bir işareti miydi yoksa daha fazla sarılması gerektiğini mi hissettirmişti? Bu hikayede asla olumsuzluğa inanmayan kahramanımız tabii ki bunun kendisine engel olamayacağını düşünüp ilerlemiş. Ve gün gelmiş dönmüş bir bakmış ki 3 yılı geride bırakmış :)